3 Mart 2013 Pazar

Babasız Türkiye’ye Doğru / Sema Maraşlı


Çok Önemli ve Güncel bir konu

Geçen hafta siteden bir haber duyurmuştuk. Borusan firması, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı işbirliği ile sanayide kadın istihdamının artırılmasına yönelik “Annemin İşi Benim Geleceğim” adlı projeye imza attı. Borusan bu proje kapsamında, çocuk bakımı nedeniyle çalışamayan kadınların çocukları için kreşler inşa edecekmiş.

Projenin logo ve sloganı baştan başa problemli. Logoda mutlu bir anne ve çocuk el ele yürüyorlar. Resme tek başına bakıldığı zaman annesi çocuğu okula götürüyor gibi bir algıya sebep oluyor. Fakat sloganla tamamlandığında ortaya bambaşka bir şey çıkıyor.” Annemin İşi Benim Geleceğim”

Bu proje babası ölmüş çocuklar için bir proje mi? Hayır. Boşanmış aileler için mi? Hayır. Bu ikisi için bile olsa sonuçta çocuğun babası var. Fakat logoda babasız mutlu bir aile tablosu çizilmiş. Bu da sloganla tamamlanmış.

Bu tabloda baba neden yok? Baba nerede? Slogan iş ve gelecekle alakalı olduğuna göre o resimde babanın da olması gerek. Ailede baba güveni anne şefkati temsil eder. Anne çalışsa bile babanın da o resimde olması lazımdı. Tabi o sloganla değil. Daha uygun bir slogan seçilebilirdi.

Resim ve slogan bilinçaltına hitap eder. Çizenler de bu işlerle ilgilenenler de bunu gayet iyi bilir. Çocuklar ve yetişkinler bu logoyu gördüğünde kreşle alakalı olduğunu ile ilgilenmezler. Beyin gördüğünü anlamlandırır. İsteselerdi iş yeri ve kreşi de resmedebilirlerdi. Ya da anne baba ve çocuk evden çıkarken olabilirdi.

Slogan da zaten iyi niyet okumak mümkün değil. Tutacak tarafı yok. “Annemin işi benim geleceğim.” Biraz irdeleyelim.

Annenin işi neden çocuğun geleceği oluyor? Velev ki “Babamın işi benim geleceğim.” cümlesi bile doğru değil.

Bu slogan zihinleri nasıl etkiler?

Mesela çalışan annenin çocuğu bu sloganı bir gazete sayfasında ya da kocaman bir afişte okudu. Bir çocuk gözüyle bakalım.”Benim geleceğim annemin elinde. Benim çok da fazla bir şey yapmama gerek yok. Annem biraz daha fazla çalışsa geleceğim kurtulacak.” Bu düşünce çocuğu tembelleştirmez mi? Geleceği için yapması gereken sorumlulukları annesinin omuzlarına yıkmasına ve kendi yapması gerekenlerle ilgili gevşek davranmasına sebep olmaz mı?

Ayrıca bu çalışan anne için çok büyük bir yük değil mi? Neden çocuğun geleceğinin sorumluluğu onun omuzlarına yıkılmak isteniyor?

Bir de ev hanımı annenin çocuğunun aynı sloganı okuduğunu düşünelim. “Annemin işi benim geleceğim.” Eee benim annemin işi yok. Benim geleceğim yok o zaman. Annem neden çalışmıyor? Neden geleceğimi düşünmüyor?” İçten içe anneyi suçlamaya başlamayacak mı?

Bir ev hanımı bu sloganı okuduğunda ya da duyduğunda nasıl etkilenecektir? “Annemin işi benim geleceğim.” Bir suçluluk duymayacak mı? “Ben çocuklarıma gelecek sunamıyorum. Ben işe yaramaz bir kadınım.” demeyecek mi içten içe. Bu sloganda ev hanımlığını aşağılama var. Dışarıda çalışmıyorsan, para kazanmıyorsan çocuğunun geleceği için evde yaptıkların hiç bir işe yaramaz, mesajı var.

Bu sloganı bekar bir hanım okuduğunda “Evlenince mutlaka çalışmalıyım yoksa çocuklarıma gelecek sunamam.”

Bu sloganı bekar bir erkek okuduğunda ne hisseder? Bu eş tercihini nasıl etkiler? Evli bir erkek okuduğunda ne hisseder? İşsiz bir aile babası okuduğunda ne hisseder? Bunu en iyi erkekler anlatır. Bunu yorumlara bırakalım.

Kadının çalışmasını kadın hakları bağlamında değerlendirenler ne kadar samimi? Kadın hakları için yapılanlar genellikle kadınların yükünü artırmaya sebep oluyor. Kadın hem evde çalışsın hem dışarıda çalışsın. Sonuçta kadın hangi işi yaparsa yapsın ev işi ve anneliği de beraber götürmek zorunda . İşten dönüşte yorgun argın kapıdan girdiğinde çocuğun ve evin işleri de onu bekliyor olacak. Kadın çocuklarına göstermesi gereken sevgiden, şefkatten, ilgiden kısarak çalışma hayatına koştururken, gün sonu çoğu zaman yorgun bir anne ve sinirli eş oluyor.

Bir önceki yazıda söylediklerimi tekrar etmek istemiyorum. Kendine ihtiyaç olan alanlarda çalışan kadınlara ve kendi ihtiyacı olan kadının çalışmasına hiç kimsenin itirazı yok. Fakat işe ihtiyacı olmayan, eşinin kazancı evine yeten kadınların özendirilerek zorla çalışma hayatına itilmesini anlamak mümkün değil. Problem kadının para kazanması değil, tam gün mesai hem dışarıda hem evinde çalışıp fazladan yüklerle yorulması, çalışma şartları ve ortamları yüzünden fıtratının bozulması. Bir de ülkemiz şartlarını göz önüne alırsak çalışan bir kadının bir erkeğin işine engel olmasını da sayabiliriz.

Ülkemizde 2 milyonun üzerinde işsiz var. Bunların çoğu erkek. Çalışma hayatına giren pek çok kadın bir erkeğin işsiz kalmasına da sebep oluyor çoğu zaman.

Bir kadının işsiz olması ve bir erkeğin işsiz olması arasındaki farkı aynı mıdır? Erkek kazanır; kadın da evini çekip çevirdiği, çocuklarını büyüttüğü için dışarıda çalışmadığından dolayı kimseye karşı bir mahcubiyet duymaz. O evin içinden kocası da dış işlerinden sorumludur.

Fakat bir erkeğin çalışmaması, iş bulamaması ne demektir? Bekarsa evlenememesi demektir. Evliyse evini geçindirememesi, akşam evine ekmek götürememesi, çocuklarının ihtiyaçlarını alamaması, karısının yüzüne bakamaması demektir. Erkek için ne büyük bir utançtır. Evini geçindirmek için başkalarından borç istemesi, ödeyememesi…

Karısı çalışmıyorsa aç kalmaları demektir; çalışıyorsa da bu da ayrı bir eziyettir. Karısı sabah kalkıp erkenden yola düşerken onun evde kalması, gidecek bir işinin olmaması. Evden çıkan karısına yutkunarak “güle güle” demesi. İhtiyacı için karısından para istemesi…Sonuç: İşsiz koca cinneti ve dehşeti.

Aile bakanı Fatma Şahin kadına şiddeti bitirmek için harıl harıl boş çalışıyor. Onun şiddeti bitirmek için yaptıkları, çözüm değil. Kadının eline verilecek panik butonlar, erkeklere takılacak kelepçeler, evine yaklaşmama, hapis cezaları… Bunlar erkeklerin kızgınlığını artırmaktan başka bir işe yaramıyor. Şiddet haberlerinde bunu açık açık görüyoruz. Koruma altındaki pek çok kadın öldürülüyor.

Kadına şiddeti bitirmek isteyenler eğer samimi ise iki problemi çözmek zorundalar. Biri alkol biri de işsizlik.

İnternette arama motoruna “Alkollü koca öldürdü” yazın. Farklı farklı şehirlerden yüzlerce haber var. “İşsiz koca öldürdü” yazın durum yine aynı. İşsiz bir adamın kaybedeceği bir şeyi yoktur. İşe yaramazlık utancının üstüne açlık, manevi boşluk ve eşiyle huzursuzluk eklenince adamın cinnet geçirmesine şaşmamak gerek.

“İşsiz baba öldürdü” yazdığınızda çıkan sonuç çok daha fazla. Çocuklarını, karısını ve kendini öldüren baba sayısı çok.

Maddi imkanı iyi olan adamın karısını öldürmesi pek görülen bir durum değildir. Çünkü adamın kaybedeceği malı, mülkü onuru vardır. İşsiz adam da bunlar ayaklar altına serilmiştir.

Çalışan kadınların artması demek işsiz erkekler ordusunun artması ve bu da cinnet ve şiddet demektir, aynı zamanda. Bu sonuçlar çalışan kadınların hoşuna gitmeyebilir fakat başka bir açıdan bakıldığında durum böyle. Ayrıca çalışan bir kadın için başka çalışan bir kadın gün gelip belki kendi kocasının işsiz kalmasına sebep aynı zamanda.

Çalışan kadınların konuya şu itirazları da oluyor. “Ben çalışmayı bıraksam yerime işsiz bir erkeği alacaklarını bilmiyorum. Belki başka bir kadını alacaklar ve ben bıraktığımla kalacağım.” Bu da haklı bir itiraz sayılabilir. Bunun çözümü ise devlette.

Devlet erkek işsizliğini çözmeden neden harıl harıl kadınları iş hayatına atmak için uğraşıyor? İş var da çalışan mı bulamıyor?

Geçen hafta Borusan’ın bu babasız mutlu aile logosu ve projesi ile ilgili haberi sitede yazarak, birilerini rahatsız etmişim. Habertürk Gazetesi’nin başörtülü yazarı N.B.K hanım “Tek ümidimiz Borusan” diye bir yazı yazdı. İslamcı ve fıtratçı ağabeyler (Ali Bulaç oluyor) ve masalcı ablalar (ben oluyorum, masal kitapları da yazdığım için, daha önceki Pinokyolu yazısında masal kitaplarımın adını vererek bana kendince taş atmıştı )üzerine bir yazı yazdı. Çalışan kadın problemi yokmuş bütün problemi çıkaran aslında bizmişiz. N.B.K ya göre ben ve Ali Bulaç bu konuda yazmayı bıraksak problem falan kalmayacak. Tuhaf sosyolojik tespitler var yazıda.

İşin ironik yanı ise ”Borusan tek ümidimiz” başlığına imza atan hanımın başörtülü olması. Zira Borusan başörtüsü alerjisi olan bir firma. Borusan’ın adını geçen yıl haberlerde çokça duyduk. Borusan başörtüsü yüzünden bir sponsorluk iptal etmesi ile gündeme geldi.

Borusan firmasının distribitörü olduğu BMW için Türkiye ralli şampiyonu Burcu Çetinkaya ile yaptığı sponsorluk anlaşmasını, Burcu Çetinkaya’nın bir televizyon programını başörtülü Merve Sena Kılıçla test ettiği ve ’imajımız bozuldu’ gerekçesiyle iptal ettiği haberi çok tepkiye neden oldu.

Televizyon programı yayınlandıktan ve bir gazetede markanın “Mini’ modelinde başörtülü arkadaşı ile yaptıkları test sürüşünün fotoğrafları çıktıktan sonra ‘dinci imaj’ uyarısı almış Burcu Çetinkaya. Marka Direktörü Hakan Bayülgen, “Biz basında tesettürlü bir bayanla senin Mini’yle çekilmiş karelerini gördük ve bu da bizim için bir imaj sorunu oluşturdu.” deyip önce Burcu Çetinkaya’yı uyarıp sonra da sponsorluktan vazgeçtiklerini bildirmişler. Olayın basında yer alması ve gelen tepkiler üzerine özür dilediler.

Programda test sürüşü yapan Merve Sena Kılıç, sponsor firmanın ‘imaj’ kaygısını anlamakta güçlük çektiğini söylemişti. “Bu otomotiv grubu, türbanlı kişiler onlardan araç satın aldığında imaj kaygısı duymuyorlar, fakat araçlarını otomobil programında test ettiğimiz zaman böyle bir kaygıyı dile getiriyorlar.”

Şimdi Borusan firmasını “Annemin işi benim geleceğim” gibi tuhaf bir sloganla görüyoruz basında. Daha tuhaf olanı ise başörtülülerden haz etmeyen bir firmaya başörtülü bir yazarın ümit bağlaması. Belki Borusan firma yetkilileri başörtülü bir yazarın yazısının başlığında firmalarının ismini görmekten bile rahatsız olmuşlardır. Başörtülü yazarın onlara ümit bağlamış olmasını ise hiç anlayabildiklerini sanmıyorum


Eline,kalemine,yüreğine sağlık Sema MARAŞLI.....

**Bazen yapılan konuşmalarda kadınların çalışması(zaruri değilse şayet)sosyal düzensizliğe sebep oluyor deyince, niye öyle diyosun,kadınlar da çalışsın v.s. diye tepki alıyorum.Yazı çok güzel şekilde açıklamış herşeyi.....
  **Erkeğin çalıştığı ve parasının yettiği ailelerde neden kadınlar da çalışmak için çabalar anlayamıyorum,kadın maaşının çoğunu kreşe bakıcıya v.s. öder ve sonuçta kendisi çalışmış olur,çocuğu sevgisiz ilgisiz olur ve dışarıda yıpranır incinir kırılır.....

Allah sonumuzu hayr etsin....
Selametle..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder